14 Mayıs Seçim Sonuçları ve Kintsugi

14 Mayıs Seçim Sonuçları Türkiye’nin çok katmanlı yapısını ustalıkla birleştirmenin kaçınılmazlığını gösterdi. Peki, nasıl?

Seçimin ertesi günü partilerin ve ittifakların oy dağılımlarını incelerken, baktım ki, bu bölünme, onarılmayı bekleyen, kırık bir kasenin parçaları gibi.

 

Türkiye, yüzyıllar boyunca İslam Arap ve Batı Avrupa dünyalarını ticaret ve lojistik faaliyetleri ile birleştirdi, bağladı. Farklı kültürlerin karışıp birlikte yaşadığı bir toprak parçası oldu. Çok katmanlı yapısını, farklılık ve ortak yaşanmışlığı ile, ülkenin her köşesinde görmek mümkün, unutulmuş veya önemsenmemiş olsa bile.

 

Nadide bir kasemiz kırıldığında ne yaparız? Üzülürüz, bizim için anlamını hatırlarız, benliğimizde yeniden yaşarız değerli anları. Atmaya elimiz gitmez. Tamir etmek isteriz. Kırık bir kaseyi tamir etmek, kilden yapmaktan daha fazla beceri, sabır, yaratıcılık ve önsezi gerektirir. Japonlar bu sanata bir isim vermişler: Kintsugi – kırık çömlekleri lake veya toz altın, gümüş, platin ile karıştırılmış bir vernikle onarma sanatı.

 

Onarma işlemi, çatlakları gizlemek yerine, aksine ön plana çıkarır, onarılmış çömleğin hikayesini vurgular. Onarmak zaman alır. Zaman içinde her parça biraz şekil değiştirir, keskin uçları yumuşar, rengi güneş ve havanın etkisiyle farklı nüanslar kazanır. Bir araya geldiklerinde de eşsiz, önceden tasarlanmamış bir güzellik sunar bizlere. Onarılmış kaseyi oluşturan her bir parça kendi hikayesini anlatırken, kase bir bütün olarak, bir zamanlar kırılgan noktalarının onarılması ile bütünlük hikayesini haykırır.

 

14 Mayıs seçimlerine 24 parti katıldı. Diğer ülkelerdeki siyasi partilerin sayısı ile karşılaştırıldığında (örneğin ABD’de iki büyük parti var, Almanya’da şu anda 16 parti var) 24 büyük bir rakam ama farklı etnik grupların, dinlerin, kültürlerin, siyasi görüşlerin, gelir ve eğitim seviyesinin bir arada yaşadığı Türkiye için sürpriz değil. Anadolu Ajansı’na göre seçimde 8 siyasi parti yüzde 35,58 ile 1,73 aralığında oy aldı.

Türkiye’nin demografisine baktığımızda Türkçe konuşan insanlar Türkler, Azeriler, Tatarlar, Karaçaylar, Özbekler, Kırım Tatarları ve Uygurlardır. Hint-Avrupa dili konuşan halklar Kürtler, Zazalar, Megleno-Romenler, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Osetler, Ermeniler, Hemşinliler, Goraniler ve Yunanlılar’dır. Sami dili konuşan halklar Araplar, Yahudiler ve Süryaniler, Kafkasça konuşan halklar ise Çerkesler, Gürcüler, Lazlar ve Çeçenler’dir.

 

Turkiye, coğrafi konumuyla bölgedeki ülkelerden göçlere sürekli maruz kaldı. Buna beyin göçünü de eklersek göç dalgalanmaları kaçınılmaz. Öyle ki, Dünya Bankası’na göre, 2022’deki net göç, 2014 teki +703,144 ten, keskin bir düşüşün ardından -301,586 oldu.

 

İnsanların dini inançlarının resmi bir istatistiği yok Turkiye’de ve nüfus sayımında da sorulmaz. Hükümete göre, Türk nüfusunun% 99,8’i Müslüman, çoğunlukla Sünni, yaklaşık 8 milyonu Alevi’dir. Kalan% 0.2’si ise çoğunlukla Hıristiyanlar ve Yahudiler olmak üzere ‘diğerleri’dir.

 

Çoğunluk dininin şemsiyesi altında, gayri Müslüman dünyasında pek görülmeyen, İslam’ın 50 farklı şeklini gözlemleriz. Bütün Müslümanlar fanatik değil, bazıları dini kurallarına göre yaşıyor, bazıları inancını  evrensel hale getirmis, bazıları dinini günlük hayatla harmanlanmış, diğerleri ise bütün bu grupların dışında kalmayı tercih etmiş ama nüfus cüzdanındaki Resmi Dinini değiştirmemiş.

 

Türkiye’deki gelir eşitsizliği ayrı bir etken çok katmanlı yapıda. OECD verilerine göre Türkiye’de gelir eşitsizliği 2019 yılında 0,41 hesaplandı. 2022 verilerini bulamadım ki, bu eşitsizliğin daha da arttığını düşünüyorum son 2-3 yıl içinde. Gelir eşitsizliği, nüfusun kümülatif oranlarının aldıkları gelirin kümülatif oranlarıyla karşılaştırılmasına dayanarak hesaplanan Gini katsayısı ile ölçülür ve mükemmel eşitlik durumunda 0 ile mükemmel eşitsizlik durumunda 1 arasında değişir. Gelir eşitsizliği, 2019’da 0.375 olan ABD’den daha yüksek, Meksika’dan biraz daha düşük.

 

Enflasyonu sepetteki ürünlerin fiyatı üzerinden ölçen Türkiye Enflasyonu Araştırma Grubu (ENAG), Nisan ayında son 12 ayda %105,19, 2023 yılının başından bu yana ise %29,27 fiyat artışı olduğunu gösterdi. Enflasyon ülkedeki herkesi etkilerken bazı grupları çok daha fazla üzdü, endişelendirdi, aç bıraktı.

 

Şubat ayında meydana gelen depremler ülkede 50.000’den fazla insanı öldürdü. Tüm ülkeyi bıçak gibi keserken, depremin vurduğu bölgelerde insanlar sevdiklerini, evlerini ve işlerini kaybetti. Depremzedeler günlerce soğukta, karda kışta enkazın yanında nöbet tuttu enkaz arasından gelecek sesi bekledi hep bir umut ile. Sevdiklerini gömdü. Yeni gerçeklikte hayatı tanımlamaya, anlamaya çalıştı. Bir kısmı depremden uzak şehirlere gitti, travmayı atlatamamış çocuklarını uzak şehirlerdeki okullara gönderdi.

 

Bu grupları bir araya getirmek hiç kolay değil. Kırık bir kabın parçalarını yapıştırmadan önce, her bir parçayı incelememiz ve bir bulmaca çözer gibi neyin nereye yapışacağını anlamamız gerekir. Onarmaya ilk önce küçük ölçekte başlarız. Birer birer parçaları eklerken bir de bakarız ki parçalar kase olmuş. Her bir parçanın yeri var, atamayız, yerine başka bir parça koyamayız. Ne çok, ne de az vernik kullanırız, burada ‘karer’ kelimesinin anlamını tekrar tekrar hatırlarız. Hatta bu onarma işlemini birden fazla sanatçı da yapabilir son birleşim usta sanatçının elinden çıkarken. Aslında büyük parçaları birleştirmek daha zordur, her ne kadar küçükler uğraştırsa da. Büyük parçalar birleştiği noktadan yeniden kırılabilir kolaylıkla. Bunu önlemek ve kaseyi daha da güçlendirmek için ayrı bir ustalık gerekir.

 

Türkiye’nin gruplarını birleştirecek, her bir parçayı kalpten anlayacak liderlere, onarılmış parçaları bir araya getirecek ustaya ihtiyacı var.

 

12 Eylül 1980 darbe çocuğu olarak, şu ana kadar siyasetle ilgilenmedim. Bize otoriteyle uğraşmanın zarar vereceği öğretildi, bunu gördük, bunu yaşadık. Ebeveynlerin apolitik çocuklar yetiştirmesinin başarı olarak yorumlandığı kuşağın çocuğuyum. Artık, kendimi bu inanıştan sıyırmak istiyorum. Sağlık ve eğitim sistemlerini; şehir planlama; kimyasal, fiziksel, ruhsal veya kültürel kirliliği, göz ardı edemeyecegim gibi, yerel ve küresel siyasetı göz ardı edemem, özellikle de politikacıların resmi sorumluluklarından daha fazla rol üstlendiği Türkiye’de, çünkü insanlar şefkatli baba rolünü politikacılarla doldurmaya alışmışlar ve politikacılar, Devlet Baba olmaya hazır.

 

Bu gözlemimi, Londra’daki İmece Kadın Merkezi’nde danışman ve doktora adayı kuzenim Tuba Tayfun Kayalarlı ile seçim sonrası tartışırken, Tuba “Bu eğilim, ataerkil aile yapısının siyasete yansıması. İnsanlar kötü muameleye karşı hoşgörülü. Ne de olsa baba. Devlet baba gibi görülüyor; sever de döver de bakış açısıyla bakılıyor. Bu nedenle aileden, topluma ve siyasete doğru ilerleyen affedici bir yaklaşım var, otorite ve baskıya.” dedi. Artık çocuk değiliz, kişisel sorumluluklarımızı alabiliriz. Rolleri karıştırmadan, Devlet Baba yerine Devleti seçebiliriz.

 

Oylarımızla kendimizi ifade etme hakkımız var. Ancak, oy vermek için perdeyi çektiğimizde ve kendimizle dışarısı arasında fiziksel ayrılık yarattığımızda, bilinçli olarak oy kullanıyor muyuz? Oyumuz kimin oyu? Bizim mi? Ailemizin mi? Bağlı olduğumuz grubun oylarımız üzerinde herhangi bir etkisi var mı? Yaşadığımız şehir, yaptığımız veya yapamadığımız iş, gelecek kuşaklar, ya da dinimiz, mezhebimiz? Bizim oyumuz bir tepki mi? Yoksa bir umut mu?

 

Bu kişisel bir seçim, yargılama yok, herhangi bir sebep veya hepsi oyumuzu etkileyebilir. Ancak, oylarımızın kaynağı hakkında farkındalık önemli. Tüm bu faktörleri kabul ettikten sonra, ne seçeceğimiz bize kalmış, çünkü artık bizim oyumuz. Bizim ifademiz. Bizim sesimiz.

 

14 Mayıs seçimlerinde ikinci yarıya kalan Cumhurbaşkanı seçimi için, 28 Mayıs’ta yeniden sandığa gidiyoruz. Oyumuzu farkındalıkla kullanmak için güzel bir fırsat. Zaten hayat bazı şeyleri bize defalarca yaşatmıyor mu biz idrak edene kadar.

 

Bu yazının taslağını oluşturduktan sonra sonra arkadaşım Melahi Engin ile Melahi Mutfağı’nda buluştum. Keyifle kahve içtik, seçimlerden, hayattan konuştuk, hasret giderdik. Ayrılmadan önce, Melahi en sevdiği saksının kırıldığını, atmak istemediğini, hatta tamir edeceğini söyledi. Saksının kırık kısmını gösterdi. Güldüm tesadüfe ve “Ben de buraya gelmeden önce aynı şeyi seçim sonuçları için düşünmüştüm ve yazmıştım” dedim.

 

 

Eda Uzuncakara

IG: eda.u.kara

sparksinshadows@gmail.com