Türkiye’de bir gurbetçi – Tavuk memesi mi?

Mona Al Sakka

İstanbul’a hoşgeldiniz, Doğu ile Batı’nın buluştuğu ve geleneklerin modernlikle harmanlandığı şehre. Bir gurbetçi olarak, bu büyüleyici şehirde yaşamak heyecan verici, yeni deneyimler ve fırsatlarla dolu bir macera olabilir. Ancak bu yolculukta karşılaşacağımız zorlukları da kabul etmek gerek. Bu yazıda, Türkçe bilmemenin zorluklarından, nasıl üstesinden gelebileceğimizden ve kişisel deneyimlerimden bahsedeceğim.

 

İstanbul’a yeni geldiğinizi düşünün, yepyeni hayatınız için heyecan ve beklenti içindesiniz. Ancak uçağın inişiyle birlikte, Türkçe konuşanlarla iletişim kurmanın düşündüğünüz kadar kolay olmadığını hızla fark ediyorsunuz ki başlangıçta aşılamaz bir engel gibi görünebilir. Ancak endişelenmeyin, bu dil engelini aşmanın ve yeni çevrenizde başarılı olmanın yolları var.

 

Sizinle, İstanbul’daki ilk aylarımda karşılaştığım dil zorluklarıyla ilgili bazı deneyimlerimi paylaşacağım. Günlük hayatımdaki zorlukları hafifletmek için Türkçe öğrenmenin önemini fark ederek, yeni başlayanlar için Türkçe dil kursuna kayıt olmaya karar verdim. Daha önce altı ayda İspanyolca öğrenmiş – ben bile beklemiyordum bu başarıyı – bu yüzden Türkçe’nin de benzer şekilde kolay olacağını düşünmüştüm. Özellikle kursun üç seviyeyi (A1, A2, B1) üç ayda tamamlayacağını vaat etmesi beni heyecanlandırmıştı.

 

İlk hafta oldukça karışık geçti. Altı bölümü hızla bitirince kursta dersleri takip edemez oldum. Öğretmen, A1 seviyesini tamamlamak için sadece bir ayımız olduğunu söyledi ve sınıfı takip etmenin tek seçenek olduğunu belirtti. Hayal kırıklığı içinde, sınıf arkadaşlarımla konuştum, müdüre kaygılarımı anlattım. Amacım, programın zamanlaması hakkında endişelerimi dile getirmek ve ek süre talep etmekti müdürden. Şaşırtıcı bir şekilde, diğerleri mevcut müfredattan ve kursun hızından memnundu. Çoğu kişi neredeyse bir yıldır İstanbul’da yaşamış ve temel konuları kavramıştı kursa başlamadan önce. Türkçe dil yeterliliği açısından sıfır seviyesinde olan tek kişi bendim.

 

Umutsuzluğa kapılmama rağmen gözyaşlarımı sildim, kendi kendime “devam” dedim. İlk seviyeyi tamamlamak için kendimle Sayın Google Translate’e güvenmeye karar verdim. Üç hafta sonra A1 seviyesini başarıyla tamamladım. Dili anlamam ve ifade etmem mükemmel olmasa da çoğu konuşmayı takip edebiliyordum. Ancak akıcı konuşmak hala ulaşamadığım bir hedef olarak duruyordu. Bilmediğim, emin olamadığım yerlerde Google Translate’i kullanıyordum.

 

Elbette dil öğrenmek bazen güldürücü yanlışlıklarla dolu olabiliyor. Bir gün mahalledeki süpermarkete haftalık alışverişimi yapmak için gittiğimde, dil kursunda öğrendiğim kelimeleri kullanmak için sabırsızlanıyordum. Güvenle “merhaba”, “günaydın” demek; fiyatlar, indirimler veya alternatif seçenekler hakkında soru sormak istiyordum. Marketin şarküterisinde çalışan beye yaklaştım ve 1 kilogram dana eti istedim. Ayrıca, tavuk göğsü istiyordum, ancak Türkçe karşılığını hatırlayamıyordum. Google Translate’e başvurarak “Chicken Breast” ifadesini girdim ve çıkan çeviri “Tavuk Meme” oldu. Güvenle Google’un verdiği kelimeleri çalışana tekrarladım.

 

Şaşırtıcı bir şekilde, şarküteride çalışan bey bana hayretle baktı ve tekrarlamamı istedi. Ben de tekrarladım. Ancak şarküterideki başka bir müşteri ile birlikte gülmeye başladı. Verdikleri tepkiyi anlamadım ve isteğimi tekrarladım, ancak kahkahaları daha da arttı. Gülen müşteri, durumu idrak etti ve yardım etmek için yaklaştı. Bir yandan kahkahasını bastrırmaya çalışırken bir yandan da “Tavuk meme HAYIR, Tavuk göğsü” dedi. Kendisine teşekkür ettim ve hızla kasaya doğru ilerledim. Olay yerinden uzaklaşmak için marketten ayrıldım ve bir daha asla oraya ayak basmamaya karar verdim.

 

Daha sonra telefonumu kullanarak her iki kelimenin de çevirisini kontrol ettim ve “meme” kelimesinin İngilizce’de “nipple” (meme ucu) anlamına geldiğini öğrendim. Bilmeksizin, şarküteriden, kendinden emin bir şekilde, 1 kilogram tavuk memesini istemiştim. Bu olay, o marketten her ne pahasına olursa olsun uzak durma kararımı pekiştirdi. Bu alçakgönüllü deneyim, kendimi çok ciddiye almamamı ve yol boyunca kaçınılmaz dil hatalarını kabul etmem gerektiğini hatırlattı.

 

Dil kurslarından başka, ana dili Türkçe bir öğretmenden özel ders almak ilerlemenizi hızlandırabilir. Ayrıca, yerel kültüre dalmak ve Türkçe konuşanlarla etkileşimde bulunmak dil becerilerinizi büyük ölçüde geliştirir. Esnaf, komşular veya İstanbul’da günlük hayatı ustaca yöneten diğer yabancılarla sohbet etmekten çekinmeyin.

 

Unutmayın, yeni bir dil öğrenmek zaman ve sabır gerektirir. Hata yapmak ve yol boyunca tökezlemek normaldir. Önemli olan azimle devam etmek ve her zorluğu bir öğrenme fırsatı olarak kabul etmektir. Küçük zaferleri kutlayın, ne kadar önemsiz olursa olsun ve ilerlemenizle gurur duyun.Zorlukları kucaklayın, deneyimlerinizden öğrenin ve her gün bu dinamik şehirde başarılı olmanız için yeni fırsatları değerlendirin.

 

Dil engelini aşalım, kültürel engelleri kıralım ve İstanbul’da canlı bir yaşam yaratalım. Macera bizi bekliyor!

 

Mona Al Sakka, Yaratıcı İK ve Yönetim Uzmanı

Mona, Dubai’de bankacılık sektöründen (Commercial Bank of Dubai), enerji sektörüne (Mena Energy) ve yat imalatına (Gulf Craft Inc. – Ajman) kadar çeşitli şirketlerde İK ve iş yönetimi rollerinde on yılı aşkın deneyime sahip. Lisans derecesini İşletme Yönetimi ve master eğitimini, Yönetim Bilgi Sistemleri (MIS) alanlarında Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Sharjah Üniversitesinde tamamladı.

 

Çeviren: Eda Uzuncakara

 

Comment (1)

Comments are closed.